İnsan oluşmuş düşüncelerini kelimelerle ifade eder ancak düşüncenin oluşumu da kelimeler sayesinde olur, yani arlarındaki karşılıklı ilişki birbirlerini inşa edicidir. Konuşurken ifadelerimize anlam katan jest ve mimikler muhatabımız tarafından öncelikli olarak fark edilir. Vücut dilini kullanarak en ciddi konularda bile komedi çıkarılabilirken en komik konular çok ciddimiş gibi anlatılabilir. Bu konuşanın yeteneği ile ilgili bir durumdur. Milyonlarca kişiyi peşinden koşturan hitabet yeteneği güçlü kişiler tarihin her döneminde bulundukları toplumu etkilemişlerdir. Bu kişilerin söyledikleri doğruluklarından ziyade yetenekleri ile doğru orantılı etkileyicilikleridir. Sözlerin dezavantajı ise kalıcı olmaması ve anlatıların nesilden nesile değişime uğramasıdır. Bu sözel kültürdür, toplumsal norm ve hars sözel kültür sayesinde yaşar. Sözel kültür alegorik olarak anlatım sunar, yani anlatacağı fikri semboller sayesinde anlatır. İslam öncesi Arap şiiri veya eski Türklerde Dede Korkut hikâyeleri buna örnektir. Bizler doğar doğmaz bu sembollerin içinde yer alırız, sosyalleşme süreci boyunca bunu hem öğrenir hem de öğretiriz. Ancak altını çizerek tekrar belirtelim ki nesilden nesile değişime uğrayan bir kültürdür bu, sağlıklı şekilde korunması çok mümkün değildir. Kültür değişen bir yapıdadır korunması için yazıya ihtiyaç vardır. Yazılı kültür yoruma açık olmakla birlikte korunması daha mümkündür.
Sözel ve yazılı kültürün bu problemi sembollerin ve kelimelerin yorumlanmalarıyla (tefsir ve hermenötik) çözülmeye çalışılmıştır. İnsanlar anlasın diye yorum yapılması zamanla yorumların kendisini problem haline getirmeye başlamıştır. Yapılan yorumlar sembolün veya yazının kendisi ile çatışır hale gelmiştir. Bazen öyle bir noktaya gelinmiştir ki yorum asıl olan haline gelmiştir. Yahudilerin yaptığı gibi, “öldürmeyeceğiz ama bizim dışımızdakileri değil” “faiz almayacağız ama kendimiz dışındakilerden değil” gibi, yorumlar öyle noktalara gelmiş ki beyaz siyah olarak anlaşılabilmiş.
Bugün için tv’de veya internet ortamında sözel kültür neslimize aktarılıyor, bezende yazılı olarak aktarılmaya devam ediyor, yazılı ve sözel kültür iç içe geçmiş durumdadır. Günümüz yorumsamacaları sözel kültürü yazılı olarak bizlere aktarabiliyorken yazılı kültürün ürünleri bizlere sözlü olarak ulaşabilmektedir. Tefsir ilmide bu kültürden nasibini almıştır, her âlim kendi anlayışı içerisinde Allah kelamını anlamaya, yorumlamaya çalışmıştır, maalesef binlerce yıldır oluşan sözel kültürün ögeleride bu yorumların içine girmiştir. Tabii ki her kişi istediği yorumu yapabilir ve insanlara aktarabilir. Ancak kişinin yaptıklarının yorum olduğu unutulmamalıdır, asıl olan yorumlanan metnin kendisidir. Aynı metin farklı zamanlarda farklı şekilde yorumlanabilir.
Yorumlarımız metnin kendisine aykırı olmadığı müddetçe istediğimiz yorumu, kimseye dayatmadan, yapabiliriz.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; bizler kelimeler ve semboller sayesinde düşünürüz, olgunlaşan düşüncelerimizi bu kelime ve sembollerle ifade ederiz, söylenen kelime ve sembolleri yorumlar kendimize (kapasitemize) göre biçimlendiririz. Allah'ın kelamı ise mükemmel şekilde anlatılmış bir metindir, onu anlamaya çalışan bizler oldukça kusurlu varlıklarız, kusurlarımızda imtihanımızdır. Bu anlaşılamaz olduğunu göstermez elbette, anlamak ve yaşamak için çaba gerektiğini gösterir. Yoksa anlaşılmaması için gönderilen bir rehber düşünülemez elbette. Selam ile…