M.Kemal neyi, nasıl ve niçin yapmıştır? M.Kemal kurucu güç olarak ülkeyi ilke ve inkılâpları yoluyla modernleştirmeye çalışmış, zihnen idealize ettiği devlet ve toplum biçimini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Milli iradeyi egemen kılarak bir başka gücün oraya yerleşmesini de istememiştir; ancak iradeyi gerçekleştirecek olan halk eğitimsiz ve cahil olduğu için iradeyi geçici olarak kendisinde ve partisinde (CHP) toplamıştır. Sınırlar içinde yaşayan dindarları (halife taraftarları), Kürtleri, azınlıkları Türk kimliği altında toplamış, aykırı unsurları sert bir şekilde bastırmıştır. Yaşamı boyunca tek adam ve tek irade olarak belirleyici akıl olmuştur. Osmanlı devlet geleneğini yıkmak ve kendi yönetimine tehdit oluşturmaması için bürokratik kesimi ve askeri gücü yönetimden uzak tutmuştur. Bir devrim sonucu iş başına geldiği için yapmak istedikleri hukuka uygundur, ilk önce kanun çıkartmış sonra uygulamıştır.
1923-1950 arasındaki dönem baktığımız yer itibarıyla farklı şekilde görülebilir. Ancak kurucu akıl olarak M.Kemal’in yaptıkları kendi içinde tutarlılık gösterir. Belli bir amacı vardı, bu amaç doğrultusunda birçok icraatta bulundu. Ne yaptı; ilke ve inkılâpları yaparak yeni bir devlet kurdu. Nasıl yaptı; tartışmalı bir alan dahi olsa kafasındaki devlet ve toplum modelini inşa etti. Bugün için aynı yöntemlerle bir icraatta bulunmak mümkün görünmüyor. Niçin yaptı; ülkenin çağdaş ülkeler seviyesine çıkması, halkın refah ve mutluluğunu arttırmak için. Her ne kadar 1908 ve 1914 arasında yaşanan ittihat ve terakki dönemine göre demokrasi bir gerileyiş içinde olsa da bir demokratik rejim kurgusu söz konusudur. Seçim vardır, ama tek partili. Laiklik vardır, ama DİB kendisine bağlıdır. Devlet vardır, ama karar alma mekanizması CHP’de işlemektedir. Örneğin CHP 1927 kurultayında alınan “İdare amirlerinin gereken salahiyete malik olmasına itina ve bu konuda kanunlarımızın gerektiği şekilde düzeltilmesi durumu, ihtiyaçlarımızdandır” kararından sonra bırakın memur olmayı muhtar bile olmak için parti onayı gerekir hale gelmiştir.
İsmet İnönü döneminde daha çok sistemin oturtulmasına çalışıldı. Asıl problemler çok partili hayata geçince başladı, tüm yetkilerin cumhurbaşkanı ve hükümet elinde toplandığı 1924 Anayasası ile DP seçimleri kazanınca problem başlamış oldu. Yirmi beş yıl boyunca oturtulan sistem daha liberal ve halkçı bir idarenin eline geçince bürokrasi ve asker rahatsız olmaya başladı ki hükümetin icraatlarına direnç bile gösterdiler. Eskiye özlem, özellikle M.Kemal’e olan özlem hızla arttı. Tahtı sallanan bürokrasi refleks olarak DP’ye karşı ittifak halinde buldu kendini, eskiye özlemle birleşen bu romantik tavır M.Kemal’in yüceltilmesi ve fetişleştirilmesi ile devam etti. 27 Mayıs darbesiyle birlikte sisteme bir çeki düzen verilmiş oldu, asker ve bürokrasi yerini sağlamlaştırmak için gerekli anayasa ve kanunları yapmış, kuvvetler ayrılığını sağlamış oldu. İdarenin elinden yetkiler alınırken farkında olmadan en özgürlükçü anayasa tedavüle girmiş oldu, ancak demokrasi kültürü tepeden inmeci olduğu için, kaos yıllarına davetiye çıkarılmış oldu. Her hizip kendi düşüncesine göre en iyi sistemi getirmek için sokak siyaseti izledi. Bu yıllarda her şeyi eleştirmek mubahken bir tek M.Kemal eleştirilemedi, çünkü asker ve bürokrasi onun sayesinde yerlerini koruyordu. 12 Eylül darbesi ile Atatürkçülük sistemli hale getirilerek topluma enjekte edildi.
*Türkiye'de bürokrasinin rolü için Metin Heper'in "Türkiye'de Devlet Geleneği" adlı kitap tavsiye edilir.