Bayramın tam ortasındayız. 



Sıcak bir Ramazanı daha tamamlayıp bayrama ulaştık. Mübarek olsun.

İkinci gününde olduğumuz için ziyaretlerimizin çoğu yerine getirildi sanırım. Artık çocuklarımızın isteği doğrultusunda hareket ediyoruz. Olanağı olanlar bayram için kurulan lunaparklara gidiyor. Eğleniyor.

Hakları tabii ki… Bayram onlar için...



Ancak, ülkemizin sıcak gündemi, bazı evlerde sevinci ve neşeyi engelliyor. 

O evlerde hüzün, acı ve çeresizlik hakim.



Şehit yakınları, haksız yere hapsedilenler, suçları olmadığı halde toplum dışına itilenler, iftiraya uğrayarak işsiz ve aşsız kalanlar, yok yere kaybedenler; bayram günlerinin ulvi havasını soluyamıyor, neşesini ve sevincini yaşayamıyorlar.

Tanrı bayram yüzü suyu hürmetine, evlerine ateş düşenleri hayıra çıkarsın…

***

Gerçi günümüzde artık bayramlar evde geçirilen, aile büyüklerinin etrafında toplanıldığı, herkesin birbiriyle bayramlaştığı, mezarlıkların ziyaret edildiği, akraba, eş dost ve konu komşu görüşmelerinin yapıldığı, küslerin barıştığı günler olmaktan çıktı. Özellikle büyük şehirlerde, kentin gürültüsü ve pis havasından, iş stresinden uzaklaşmak için yararlanılan tatillere dönüştü. 

Kısacası eski bayramları özlüyoruz, ancak aynısının yapılmasını da pek istemiyoruz gibi… İnsanlarımız haksız da değil hani. Çağımızın gerçeği bu.

***

Bayramdan söz edince, belli yaşa gelmiş olanlar hemen: “- Nerde o eski bayramlar, bizim zamanımızın bayramları başkaydı!” demeye başlar.



Bu söylem kendimi hatırladığımdan bu yana duyduğum en beylik tümcedir.

Haklı bir söz mü? Bana göre hayır! Çünkü herkesin yaşadığı çevre, geçirdiği tecrübe vedeneyim, anılar değişik, yaşamdan çıkardığı ders başka başka.



Örneğin ben 1950-1960 yılları arasında geçirdiğim bayramları hiç unutamıyorum..

O tarihlerde ailem Akhisar’da kırbağlar mevkiinde 5 dönümlük bir zeytinliğin içinde yaşıyordu. Tam karşımızda Hakkı bey amcanın bağı vardı(Hakkı bey amca ve “deli” lakaplı eşi Ganime hanım, Akhisar’ın ileri gelen ailelerine mensuptu). 

1950 yılının yaz aylarında, Hakkı bey amcanın bağ evine Bulgaristan’dan gelen bir aile yerleştirildi.  Daha sonra bağ parsel parsel Bulgaristan’dan gelen göçmenlere satıldı. Ve bizim tarlamızın karşısına bir sıra konut yapıldı. Evimizin tam tarşısına  Hakkı beyin damında oturan aile iki katlı bir ev yaptı. Tütün tarımını iyi bilen bu komşularımız Akhisar’da tütüncülüğün hızlanmasını ve kalite kazanmasını sağladı. Akhisar’ın tütün rekoltesi ülke birinciliğine oturdu. 

O yıllarda Kırbağlardaki evimizin çevresinde yaklaşık 50 hanelik bir mahelle oluştu. Benim ilk arkadaşlarım bu göçmenlerin çocukları oldu.



Hangi Ramazan olduğunu tam çıkartamıyorum, Hakkı Bey amcanın bağ evi mescit haline getirildi(Sanıyorum şimdi orada bir cami var). Mahallenin sokaklarında komşularımızdan biri davul çalarak Sahur vaktini bildirmeye. mescite götürülen yemeklerle ortak iftar sofraları kurulmaya, teravi namazları kılınmaya başladı.

İşte ben o zamanın bayramlarını unutmuyorum.



Çünkü davul çalan komşumuz bayramın birinci günü, maniler söyleyip kapı kapı dolaşarak parsa topladı.

Önde verilen yazma, mendil gibi kumaştan yapılan hediyelerin asıldığı bir direği taşıyan biri, yanında parsa, tatlı ve börekleri toplayan sepetli başka biri ile davulcumuz ve mahallenin çocukları, mani söyleye söyleye tüm evleri dolaştı.



Aklımda kalan sizin de hemen tekrarlayabileceğiniz:

“Eski cami direk ister/Söylemeye yürek ister/Benim karnım toktur ama/Arkadaşım börek ister” gibi manileri o zaman öğrendim.



Evimizin önüne gelince babamın adıyla bir mani patlatmıştı: İşte geldim iki büklüm/

Üstümdedir davul yüküm/İşte benim Tahir ağam/Sana Selamün aleyküm.” Bunun üzerine annemin bir parça kumaş babamın da bahşiş verdiğini anımsıyorum.

Ama işi börek ya da tatlı ile geçiştirmeya çalışanlara da(tabii durumunu iyi bildiklerine):“Davulun içi pekmez/Çalarım fakat ötmez/Bahşişimi vermezseniz/Davulcunuz burdan gitmez.” diyerek epeyce israr ettiğini de hatırlıyorum.

O günler, benim için çok büyük bir sosyal deneyimdi… Onun için unutmuyorum…



***

Başlığın devamını hepimiz biliriz. Tam tamına şöyledir: “Bayram gelmiş neyime/Kan damlar yüreğime/Yaralarım sızlıyor/Gülmek benim neyime”

Aslında bir ağıttır. 



Ülkemizdeki olayları yani gerçekleri düşünüp, bayram yazısı yazmak isteyince sevilen bu türkünün sözleri düştü belleğime. Sonra yukarıdaki satırlar çıktı kalemimden.



Sürçü lisan eylediysek affola…



Sağlıcakla Kalın, Akhisar’sız kalmayın…

 

- - - - -