Genelde güne uyanarak başlayanlardan değilim!... Evet uyanmış olmak fiziken vücudumuzun hareket etmesi yada görme alanımızda etrafımızdakileri taramak değildir. Tam anlamıyla “işte ben hazırım hadi başlayalım” tam olarak benim uyanış halim kendime seslenişimle başlar.
Bu bir fincan da yada bir bardakta önce kokusuyla sonra kendinde bulduğum huzurun başlangıcı, bana günün perdelerini aralayan kahve ile olur. Bir yudum da bile ayak parmaklarından saç köklerine kadar vücudumun her bir hücresine artık uyandım ve kendimi iyi hissediyorum dedirtebilir. Kendini tanımakla başlar insan. Kendini tanımakla kendi olur. Bazen tam ihtiyacımız olan şeyin ne olduğunu bilemeyiz.
Karışıklıklara da teslim olmaya meyilli ruhumuz aklımızın elinden tutup saklambaç oynar adeta. Her saklanışta kendi ile baş başa kalır insan. Taa kii bulunana kadar. Günün o yoğun koşuşturması da tam bir saklambaç gibi değil mi? İnsanlarla iç içe olduğun müddetçe bir kargaşa, bir düşünce yoğunluğu alır götürür başkalarının zamanlarına mahküm edilirsin. Saklanacak yerin yok. Kişilere teslim olmuşluk hissiyle ya virgül yada nokta koyarak kısa süreli de olsa kendinde saklanırsın. İnsanın hayatını en güzel şekilde devam ettirebilmesi için kendini tanıyıp bulması, güne canlı başlaması gerekir.
Benim hayata uyanış şeklim kendimle konuşabildiğim, kendimi duyabildiğim ilk andır. Bunu kokusu kadar tadı da muhteşem olan kahveye borçluyum. Adının ne olduğunu tam olarak bilemiyorum ama en azından mutluluk veren bana hitap eden, etraflıca düşünmeme yardımcı olan güzel içecek. Her insanın ruhuna ve vücuduna hitap eden yoğunluğun etkisinden kurtulmasına yardımcı olan minik iyileştiricileri keşfetmesi gerekli.
Hayat zamanı belli olmayan labirenti bir yol. Yolun yorgunluğunu ara sıra verilen küçük molalarla telafi etmek mümkün. Bi kahve :)