SOYSUZ SOYUNA ÇEKER, ONDAN YAR OLMAZ..
Çok güzel bir ata sözümün var bizim hani; ''Kenarına bak bezini, anasına bak, kızını al ve Ne kadar kaynatırsan kaynat zift olur mu şeker, soyu bozuk insan soyuna çeker'''' diye öğüt veren..Ne var acaba bu sözün özünde diye araştırdım ve sonun da aşağıda okuyacağınız menkıbeye ulaştım.
Vakti zamanın birinde, Seyyah binek atanı, çölde hastalığından dolayı kaybetmiş. En yakın yerleşim yerine yazın kum fırtınaları ve kavurucu sıcaklarına tahammül etmek ne mümkün, zor bela varacağı yere varır. Artık başka bir çare kalmamıştır yeni bir at almak kaçınılmazdır. Araştırır sorar, derler ki en iyi at falan adam da vardır. Var git ondan dileğin atı beğen al..
Adam tarif edildiği üzre varır, atı beğenir ve alır. Ora da gördüklerini seyir defterine yazdıktan sonra yola koyulur. Bir kaç saat sonra yolun üzerine bir akarsu denk gelir. Mecbur akarsuyu geçmemiş yola devam etmenin mümkünü yoktur.. Akarsunun derinliğini de bilmediğinden endişelidir. Temkinli bir vaziyette bildiği bütün duaları okur yavaşça atını akarsuya doğru sürer. Atın ayakları suya değer değmez hemence suyun içine boylu boyunca yatar. Seyyahın heybesinde ki seyir defteri, kitapları neyi varsa ıslanır. At iyice suyun akışına kapılır. Artık can tehlikesi ile, üstünde ki cübbesini çıkarır ve akarsu boyunda sıralı ağaçların birine tutunması için halat olarak atar, cübbe ağacın dalına takılınca Seyyah can havli ile asılır. Ne var ki kurtulmak için üzerinden çıkarıp ağaç dallarına savurduğu ve dallara takılan cübbe bir anda boydan boya yırtılır ve adam bir anda akar suyun ağzın sularıyla cebelleşmeye başlar. Neyse ki durumu fark eden bir sürü çobanı Seyyah'a yardım eder ve son anda boğulmaktan kurtarır.
Seyyah başlar kara kara düşünmeye, bu halini gören çoban sorar:''Hayırdır derviş baba ne düşünürsün böyle kara kara kurtulduğuna sevineceğin yer de?'' diye. Seyyah başından geçenleri bir bir anlatır çobana, atını çölde kaybettiğini, ileride ki yerleşim yerinde bir adamdan bu atı aldığını, atın suyu görünce ansızın suya yattığını, kurtulmak amacıyla üzerinde deki Horasan pazarında bilmem kaç altına aldığı cübbesini ağaçlara tutunmak için attığında hemen yırtıldığını ve az daha boğulacağını, bütün bir sene seyahat ederek kaleme aldığı seyir defterinin, satın aldığı kitapların hepsini ya ıslandığını, yada suya kapılıp gittiğine üzüldüğünü..
Çoban Seyyah'a ''Aldığın atın anası benim atım idi. Pek güçlü, pek hızlı idi, ne var ki o da anası gibi, suyu gördü mü hemen yatardı suyun içine, bende bu aldığın at daha tay iken anasına benzer diye, sana satan adama sattım'. Senin, Horasan pazarından aldığın cübbede eminim bizim buralara dergahlarına erzak toplamak için gelen gezgin dervişlerin bütün yaz giydikleri, horasana döndüklerinde kumaşçılar çarşısında yarı fiyatına sattıkları, o kumaşçıların da yeni gibi görünmeleri için boya küplerine batırıp sattıkları cübbelerdendir'' der.
Seyyah o zaman anlar ki, ilim tahsil etmekle, ne iyi giyecek alınır, nede iyi binek. Çoban Seyyah'a bir de öğüt verir.''Boşana dememişler, kenarına bak bezini, anasına bak kızını al diye.' Bu söz üzerine Seyyah'ın aklına evlenirken kulağına çalınan ''Senin evlendiğin kadının anasının ahlaki değerleri bozuk, namustan yoksun diye bilinir, sonra başına bela olmasın''sözleri gelir. Kendi kendine der ki: At bir hayvan iken kendi soyuna çekiyorsa, ya insanlar çekmez mi? Hemen atı aldığı yere geri döner atı iade eder ve parasıyla başka bir at alır, hiç mola vermeden doğruca evine gider.Kapısının önünde süslü eğeri bulunan bir atın bağlı olduğunu görür. Bir hışımla içeriye dalar. Manzara vahimdir.. Eşi dışarda bağlı duran atın sahibiyle namusunu tarumar etmekte. Hemen karısını ve adamı tuttuğu gibi kadının önüne götürür ve gereken cezaya çarptırılmasını sağlar..
Bırakır artık Seyyah'lığa da. Vardığı her mecliste, gördüğü her insana da '' Kenarına bak bezini, anasına bak kızını al, Ne kadar kaynatırsan kaynat zift olur mu şeker, soyu bozuk insan soyuna çeker'' diye de öğüt verir.