Terim olarak oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar ki sürede belirlenmiş ibadeti yerine getirmek niyetiyle yeme, içme ve cinsel temastan uzak durmayı ifade eder. Bu manada ramazan ayı evvela bize vaktin değer ve önemini bilme sorumluluğu kazandırır. Ramazan ayı bir ay boyunca bir kimsenin yirmi dört saatini meşgul eder.
Örneğin, vaktin doğruluğu hesaplanacak, sahur vaktinde kalkılacak, sahur yemeği yenilecek belli bir saatten sonra iftar vaktine kadar yeme içme bitirilecektir. Gündüz evde geçirdiğimiz zamanları faydalı hale getirebiliriz. İbadet, dua, tesbih ve Kur’an tilavetinin yanı sıra kitap okuyarak vaktimizi bereketlendirebiliriz. Zekat ve fıtır sadakalarımız hesaplanıp dağıtılacak, icabında toplumun ihtiyaç sahiplerinin diğer maddi İslam’da esas olan kişinin tutum ve davranışlarında ahlaki olgunluğa erişmesidir. Ahlaki erdemleri kuşanan, iyiyi eylem hâline getiren ve her türlü kötü davranıştan kaçınan bir Müslüman çevresine güven verir ve sorumluluk bilinciyle hareket eder. Bunun neticesinde varlıklı Müslümanlarla yoksul Müslümanlar arasında uzlaşı, kardeşlik ve dostluk köprüleri kurulacak, bundan da güçlü toplum ortaya çıkacaktır.
Akşam vakti, tam vaktinde iftar edilecektir. Yemek yenecek, istirahat edilecek, sonra teravih namazı kılınacaktır. Ancak bu yıl salgın nedeniyle teravih namazlarını evimizde aile fertleriyle kılacağız. Her sene, bütün senenin bu bir ayı zarfında muntazam programlı bir şekilde Müslümanlar kendilerini eğiteceklerdir. Hiç şüphesiz, işlerin ramazan ayına göre planlanıp programlandığı disiplinli hayat, Müslümana vaktin son derece değerli olduğu şuurunu kazandırır. Gerçek anlamda yerine getirilen ibadetler, bizde farkındalık bilinci oluşturur. Eğer kıldığımız namazlar, bizi yetim, öksüz ve yoksullara sahip çıkma duyarlılığını ve onlarla paylaşma ahlakını ilham etmiyorsa, bu bizim kıldığımız namazlardan gafil olduğumuzu gösterir. (Maun, 107/1- 7.) Yine eğer tuttuğumuz oruçlar bizi, yalan söylemekten, dedikodu yapmaktan, yalan yere yemin etmekten alıkoymuyorsa, oruçtan elde edeceğimiz kâr, sadece sabahtan akşama kadar aç ve susuz kalmaktır. Eğer okuduğumuz mukabeleler, hançereden aşağıya inmiyor ve hayatımıza yön vermiyorsa, biz hala Kur’an’ın indiriliş amacını kavramamışız demektir. Nasıl ki mikrop virüsleri beden sağlığımızı bozuyorsa cehalet virüsleri de ibadetlerimizi boşa çıkarır. Bu sebeple ibadetlerimizin kabulünde; bilgi, bilinç ve Allah rızasının önemli olduğu unutulmamalıdır. Öte yandan, insanda ruh ve beden sağlığı çok önemlidir. Oruç da namaz gibi bedenî bir ibadettir. Oruç bir ay müddetle bütün iç organlarımızı özellikle midemizi ve karaciğerimizi dinlendirir. Bedenin hareketini düzenler.
Bedene güzellik ve zindelik verir. İnsanların manevi hayatında ulvi ve yüce duygular uyandırır. Allah sevgisi ve O’na olan bağlılığımızı güçlendirir. İslam’da kardeşlik sınır tanımaz. Müminlerin iyilik eli, sınır ötesi ihtiyaç sahiplerine uzanır. Çünkü Müslümanlık, sadece din kardeşlerini değil bütün insanlığı Âdem’in çocukları olarak görür: “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” nebevî kavli bunu teyit eder. Biz bunun açık örneğini İslam’ın “komşuluk” anlayışında görebiliriz. Kur’an’da geçen şu ayette komşuluk kavramı, yakın ve uzak komşu diye ikiye ayrılmaktadır: “Onun için Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. (Nisa, 4/36.) Bu sebeple yakın ve uzak komşu, hangi inanca ve hangi etnik kimliğe sahip olursa olsun bunlara bakılmaz, sadece insan oluşundan hareketle ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatılır. Bugün Afrika’da elli milyon insan değişik nedenlerle kronik açlık, susuzluk çekmekte, insanca barınma imkânlarından yoksun yaşamakta ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmektedir. Binlerce insan yaşamını yitirmektedir. Bütün bu yaşanan acı hayatlar ekranlar aracılığıyla sabah akşam evlerimize taşınmaktadır. İşte bu yoksul insanlara uzatılacak her yardım eli, aynı zamanda istikrar ve huzur arayan dünyaya sosyal barış olarak geri dönecektir. Korona virüsü sebebiyle iş yerlerini kapatmak zorunda kalan, çalışamayan, işini kaybeden ve sıkıntılı günler geçiren insanlara yardım etmek Müslümanlığımızın gereğidir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz için de sıkıntılı olan bu süreçte yardımlaşma ve dayanışma içinde olmalıyız. Böylece el birliği ile bu sıkıntıları geride bırakabiliriz. Sonuç olarak, ramazan ayı bir arınma ayıdır. Eğer insan, gönül ve zihin dünyası başta olmak üzere bütün organlarına oruç tutturursa beden ülkesini yöneten bir varlık haline gelir. Bu da insanda başkalarını düşünme ve onlara karşı sorumluluklarını kuşanma ahlakını geliştirir. “Ben Müslümanım” diyen herkes, iyiliğin yeniden bu coğrafyada ve bütün dünyada hayat bulması için seferber olur. Rabbine, kendisine, ülkesine ve bütün insanlığa karşı sorumluluklarını yerine getirir. Bu sorumluluk bilinciyle hareket eden her iyilik öncüsü, dünyayı iyiliklerin değiştireceğine inanır ve ona göre var gücüyle çalışır.