Bir arkadaşı “Hüznü tebessüme, tebessümü mutluluğa dönüştüren dostum…” diye hitap etmişti “Dördüncü Cemre” adlı şiir kitabında Osman Çınar’a… Gerçekten de yüzünde hiç eksik olmayan tebessümü ve sıcacık gözleri ile hüznü dağıtan; tebessümünü adeta karşısındakine bulaştıran, bulaştırabilen güzel bir insandı Osman Çınar…
“gözlerinin renginden/ isyankar bakışlardan akıyordu/uzanıp öpüverdim gözlerini/ gözlerimin mavisiyle…” Gözlerinin mavisi ile uzanıp gözlerinizden öpüveren bir gönül insanı: Osman Çınar…
Öğretmenevinde bir sohbetimizde dakikalarca ve büyük bir heyecan ile yazacağı şiir kitabından bahsetmişti…”Dördüncü Cemre”… Cemrenin dördüncüsünün de olduğuna inanıyordu. O’na göre bu dördüncü, insanın kalbine düşüyordu. Kalbine cemre düşmeyen bir insan baharı nasıl görebilirdi ki?
“Her gün güneşin doğuşunda küçük küçük sevgiler biriktir. Avuçlarında ya da kalbinde… Güzel bir yürek gördüğünde ona verirsin” diye nasihat etmişti… “Zor iş küçük küçük sevgiler biriktirmek… Bu kadar zor biriken bir şeyi bağışlamak ancak çok zengin insanların harcı, ne kadar da zengin Osman ağabey” diye düşünmüştüm sohbetimizde…
Ömrü boyunca kitapevi işletmişti Akhisar’da… Günde 5 saniye okuma ortalamasına sahip bir ülkede bir ömür boyunca kitapevi işletmek ve bu işe doyamamak… Sırf çocuklar okusun diye ödünç kitap vermek, taksitli satış yapmak, küçücük dükkanda şiir yarışmaları yapmak…İşte bu ancak Osman Çınar gibi “zengin” insanların harcı olabilirdi…
“ellerin ellerime/gözlerin gözlerime/saçların yüzüme/değsin istedim/ çok şey mi istedim?” diye yazmış şiirinde… Çok bir şey de istememişti yani bu hayattan.
“su gibi akıp giden bir şiir yazacağım/ sen şiirimi okumaya çalışırken/ bense mavi mavi akıp gideceğim…” dedi ve gitti…
Zaman denilen sonsuzlukta kısacık ömürlü bir kuyruklu yıldızdı Osman Çınar… O an’a şahit olduğum için bahtiyarım….