Birçoğumuz arkadaşlarımızla, dostlarımızla bir araya geldiğimizde çocuklarımızla ilgili konuşmalar yapar; onların başarılarından ya da başarılı olmaları için verdiğimiz emeklerden bahsederiz. Bu ve benzeri zamanlarda yaptığımız konuşmalarda şu cümleyi de söylemlerimizin arasına sıkıştırıveririz. ‘Eğitim ailede başlar.’
 
Düşünüyorum da birçoğumuzun sözün gelişi olarak sarf ettiği bu cümle aslında hiç de yabana atılacak bir söz değil; aksine üzerinde dikkatle düşünmemiz gereken bir cümle. Belki de eğitimi bir süreç olarak düşündüğümüzde en can alıcı başlangıç noktası bu.
 
Şöyle kendi çocukluğumuzu, okul yıllarımızı hatırlayalım. Bundan 10-15 yıl önceki hatıralarımızın canlandığını görüyorum. Gözlerimizi kapatıp bu hatıralar içinde gezinirken bir şey fark ettiniz mi? 10-15 yıl önce bizim velilerimiz bize nasıl davranıyorsa bizim de çocuklarımıza onlar gibi davrandığımızın farkına varmamak işten bile değil.
 
Öğrencilik yıllarımızdan kalan tek cümle kulaklarımızda hala çınlar: ‘Çok çalış.’ Bu cümleyi   -hangi dönemde olursa olsun- bir öğrenci milyon kez duyar. Evet, tıpkı bizim de duyduğumuz gibi bugün de çocuklarımız duyuyor bu cümleyi.
 
Yine bu hatıraların arasında gezinirken ailelerimizin bilinçsizliğini, bizleri doğru yönlendirmediklerini, önemsemediklerini, tecrübelerini doğru şekilde aktaramadıklarını anımsar ve bu durumdan duyduğumuz rahatsızlık içimizi buruklaştırır.
 
Ben hemen burada bir soru sormak istiyorum.
 
Peki, dün şikâyet ettiğimiz bu tutumların doğrusunu bugün biz gerçekleştirebiliyor muyuz?
 
Evet, eğitim ailede başlar. Her aile sosyal hayatta sağlam duruşlu, başarılı bireyler yetiştirmek ister. Maddi manevi tüm imkânlarını bu ‘kutsal amaç’ uğruna seferber eder. Çocuklarla ilgili bu mücadele özellikle sınava hazırlık yapılan yıllarda doruk noktasında hissedildiği gibi sarf edilen emekler de kat kat artar.
 
 Aileler bir yandan iş temposuna ayak uydurmak için mücadele ederken bir yandan da çocuklarının gelecek endişesini taşımaktadırlar. Anlamlandıramadığımız bir nokta var ki o da bu kadar emeğe ve çabaya rağmen hala çocuklarımızda istediğimiz başarı düzeyini yakalayamamış olmamızdır.
 
Değerli ebeveynler, çocuklarımıza her türlü maddi manevi imkânı sağladığımızı düşünmemize rağmen, aslında pek üzerinde durmadığımız ama başarıda kırılma noktası olan konu ise çocuklarımızla olan aile bağlarımızın gücü ve onlarla olan iletişimimizde ki eksikliklerdir.
 
Genel anlamda çocuklarımızın kişisel özelliklerini benimseyip benimsemememize bağlı olarak onlarla kurduğumuz iletişim biçimlerini iki şekilde ele alabiliriz:
 
Birinci iletişim biçimi; çocuklarını benimseyen ebeveynler olarak olumlu iletişim dilini -bir başka deyişle etkili iletişim becerilerini- kullanmaktır. İkinci olarak ifade edebileceğimiz biçim ise çocuklarını benimseyememiş ebeveynler olumsuz iletişim dilini -yani iletişim engellerine yol açan bir iletişim biçimini- kullanırlar.
 
 Bizler yetişme tarzımızı dikkate aldığımızda genel olarak çocuklarımıza yaklaşımımızı da kendi ailelerimizden edindiğimiz geleneksel bilgilere dayandırırız. Aynı zamanda maalesef birçoğumuz okuyan araştıran bir yapıya sahip olmadığımız için de eğitimle ilgili yeni gelişmeleri takip etmeyiz. Tabi bunun doğal sonucu olarak da çocuklarımızla sağlıklı bir iletişim kurma güçlüğü yaşarız…
 
 Yaklaşık 18 milyon öğrencisi olan genç ve dinamik bir ülkenin bireyleri olarak, bilinç düzeyi yüksek, toplumsal sorumluluklarının bilincinde bir nesil yetiştirme özlemi içerisindeyiz. İşte bu temel hedef çerçevesinde bizlerin de eğitimde yaşanan gelişmeleri takip ederek çocuklarımızın geleceğe daha bilinçli ve donanımlı hazırlanabilmeleri için gerekli özveriden kaçınmamalıyız. Ayrıca kültürümüzden süzülerek gelen ve hayatımızı anlamlandıran tecrübelerimizi doğru bir şekilde neslimize aktarmalıyız.
 
 
Ziya ÇOLAK
Özel Akhisar Hedef Eğitim Kurumları Müdürü