Aslında farklı sesler duymak gerekir bazen. Bu da öyle işte
Meydan, taş zemine çarpan cesetlerin, kemiklerinin kırılma sesleriyle yankılanıyordu. Selimin korkudan canı boğazına düğümlenmişti. Tekrar "Kaz!" Diye bir ses duyuldu. Şuursuzca mezarı kazmaya başladı. Çukur açmaya çalışan bir köpek gibi kazdıkça çıkan toprakları arkasına doğru savuruyordu. Puslu bir geçmişi yaşıyor gibiydi. Mezarı kazıdıkça kazıdı sonrasında elleri yumuşak bir şeye dokundu. İrkildi, kazdığı mezarın içerisinde ayağa kalktı. Korkuyordu. Cesedin burnu ortaya çıkmıştı. Tam o anda büyük bir şimşek eşliğinde korkunç bir yağmur yağmaya başladı. Mezarın içine sular doluyordu. Cesedin yüzü hepten ortaya çıktı. Selim kendisine bakıyordu. Evet, bu kendisiydi "Ama bu nasıl olur yaşıyorum ben! Ben yaşıyorken nasıl olurda ölüp gömülmüş olabilirim?" Bağırmaya başladı. İçinde bir acı hissetti, umutsuzluğa düşüyordu.
Bütün vücudu çamur içindeydi. Yağlı, sıvaşık, arınmak bilmeyen bir çamur. Tırnaklarının arasına topraklar dolmuştu. Perişan bir halde öylece kendi cesedine bakıyordu.
Birden ceset hareketlendi Selim öyle bir korktu ki boğazına düğümlenen canın fırlayacağını zannetti. Mezardan çıkmaya çalışıyor ama kayganlaşan toprak yüzünden bir türlü çıkamıyordu. Debelenmeye başladı. Arkasına bakmaya korkuyordu. Bir daha, bir daha denedi ama mümkün olmuyordu ."İmdattttttt" diye bağırmaya başladı.
Birden yağmur dindi, fırtına yerini sessizliğe bıraktı. Şimşekler çakmıyordu artık. Gökyüzüne baktı. Yıldızları görebiliyordu. Sırtında bir el hissetti. Bir dokunuş. Ürpertiyle geriye dönmek istiyor, çok korkuyordu. Sırtına dokunan konuşmaya başladı.
Uyanma! Gerçek hayat bu. Zaten doğduğundan beri uyuyordun.
Selimin kâbusunun önünde hiçbir engel yoktu. Dizginlenemez korkusu ona büyük bir sancı, beraberinde muazzam bir doğuş arzusu veriyordu. Kendini topladı. Geriye döndü. Ceset'in etkileyici varlığına rağmen konuşmakta zorlansa da kekeleyerekkarşılık verdi.
S-e-en-Sen benimle nasıl konuşabiliyorsun? Sen kimsin? Benim suretime nasıl büründün.
Uyandığında rüyaya döneceksin. Annenden doğduğun rüyaya. Rüyayı hayal, dünyayı gerçek saymanın nedeni, sadece ön yargıların. Rüya dediğin şey gerçek olmayan bir dünyada yaşıyor olabilmen mi? Peki gerçek dediğin dünya hayatı hayal olamaz mı? Eşyanın varlığını hissettiklerin mi ispatlıyor sana. Dokun bakalım bana.
Selim hepten korkmuştu.
Ben sana dokunamam.
Ceset eliyle selimin bileğinden tuttu ve kendi göğsüne bastırdı.
Hissediyorsun değil mi? Sıcaklığı, soğukluğu, yumuşaklığı, mı eşyayı var kılıyor? Bana dokundun ben gerçek miyim? Hissettin bak soğuğum. Bu beni gerçek mi kılıyor?
Selim dilinde hiç olmadığı kadar büyük bir acı hissetti. Alev alev yanıyordu ağzının içi.
Dilin acının varlığını sana ispat mı ediyor sanıyorsun? Her iki yaşam alanı da beyninde gerçekleşiyor. Peki bir gün, yaşadığını sandığın dünya hayatından aynen rüyadan uyandığın gibi uyanırsan!
Hayır, bu bir rüya. Sen gerçek değilsin. Diye bağırdı Selim.
Dünyada yaşadığın hayatın da bir tür rüya olmadığından hiçbir zaman emin olamazsın.İnsanlar uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar.